Kitabın Adı: Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Yazarı: Ahmet Hamdi Tanpınar
Yayın Evi: Dergâh Yayınları
Sayfa Sayısı: 382
Bu eseri nasıl anlatacağımı şahsen bilemiyorum zaten bu yüzden de bitireli bir hafta olmasına rağmen oturup da bir türlü yazamadım çünkü ne yazsam ne söylesem kendimi kitap hakkında bilgi verebilmiş gibi hissedemedim. En başta şunu söylemek istiyorum ki eser kesinlikle belli bir okuma birikimi sağlayan kişiler tarafından okunmalı tabii ki bu benim şahsi kanaatim ben oldum da bu kitabı okudum, anladım gibi bir iddiam yok asla ama şahsen ben bu eseri daha önce okusaydım, mesela lise yılları gibi hiç bir şey anlamazdım muhtemelen. Ki o zamanlar edebiyat öğretmenimizin bu kitabı ısrarla okumamız gerektiği hakkında tavsiyelerini çok net hatırlıyorum iyi ki öğretmenimi dinlememişim 🙈 çünkü bence bazı eserler varki o eserleri okumak için belli bir olgunluğa erişmiş olmak gerekiyor. O kıvama gelmeden okuduğum eserleri ne yazıkki ilerleyen zamanlarda da okuma isteğim kaçtığı için kendimde bir kayıp olarak görüyorum.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk okuduğum kitabı. Ben bir yazarı ilk defa okuyacaksam mutlaka önceden yazar hakkında bilgi edinirim ne zaman yaşamış, nasıl bir ortamda yetişmiş, yaşadığı dönemin şartları nelermiş, hangi yazarlar yada düşünürlerden etkilenmiş vs. gibi çünkü bu bilgilere sahip olmanın okuyacağımız eserden en yüksek verimi almamıza kesinlikle katkısı olduğunu düşünüyorum nitekim Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da sembolizm akımından etkilendiğini ve Türk edebiyatında bu akımının önemli temsilcilerinden birisi olduğunu da bu süreçte öğrendim ve kitabı okurken de bunu sürekli göz önünde bulundurdum çünkü yazarın her ne kadar şiirlerindeki kadar olmasa da bu eserinde de sembolizmin etkisini görüyoruz.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Türk Edebiyatında modern edebiyatın başlangıç eserlerinden bir tanesidir. Eser ilk olarak 1954 yılında Yeni İstanbul Gazetesi'nde tefrika edilmeye başlanmış, 1961 yılında da kitap olarak basılmıştır. Eser Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hayatta iken yayınlanan son eseridir. Yazar, eseri yayınlandıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybetmiştir.
Romanın konusu en genel tabirle Türk insanının Doğu ile Batı arasında bocalamasıdır. Ama benim gibi kitabı okumadan önce kitabın konusu hakkında herhangi bir fikir sahibi değilseniz bunu anlamanız biraz uzun sürebilir öyle ki roman Hayri İrdal adındaki başkarakterimizin çocukluğundan itibaren kendi hayatını anlatması ile başlayıp devam ediyor okurken sanki bir anı okuyormuş hissine kapılıyorsunuz ve bunu yaparken de oldukça eğleniyorsunuz, yer yer gülüyorsunuz benim okurken çok güldüğüm bazı kısımlar vardı ki onları burada yazmayacağım ama sizlerin de okurken aynı yerlerden keyif alacağınıza neredeyse eminim. Roman aslında neredeyse baştan aşağı bir hiciv gibi düşünülebilir. Yazar ''medeniyet değiştirme uğraşına girmiş toplumun geçmişinden getirdiği değerleri bir kenara bırakıp yeni değerler edinmeye çalışırken nasıl bocaladığını'' bolca iğneleme yaparak ve bunu bir gülmeceye dönüştürerek anlatmıştır. Aynı zamanda körü körüne eskiye bağlı kalmaya çalışıp çağın getirmiş olduğu makul yeniliklere dahi arkasını dönen kesimi de aynı tarzla eleştirmiştir. Bütün bunlarla kalmayıp devlet dairelerinin işleyişine de dokundurmalarda bulunmuştur. Toplumun aslında hiç de ihtiyacı olmayan uydurma bir Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile bunu yapmıştır. Nitekim bizim hayatımızda da gereksiz olan ama sanki çok da lüzumluymuş gibi lanse ettirilen ciddi insanların ciddi ciddi çalıştığı (çalışıyormuş gibi yaptığı) kurumların mevcut olduğunu düşündüğümüz zaman yazarın bu eleştirisinin yerli yerinde olduğunu görüyoruz.
Romandaki karakter yelpazesi çok geniş olmakla beraber eser temelde kitabında anlatıcısı olan Hayri İrdal ile Saatleri Ayarlama Enstitüsünün kurucusu olan Halit Ayarcı çevresinde gelişmektedir ama bu demek değildir ki diğer karakterler tamamen yan karakterler. Tam tersine asla böyle değil romanın her karakteri toplumumuzdaki bir aksaklığı eksikliği temsil etmektedir. En mükemmel karakter bile kusursuz değildir onun da mutlaka bir noksanı vardır.
Son olarak şu hususa da değinmek istiyorum çünkü kitap bana bunu çok düşündürdü. İnsanın doğasında çalışmak, üretmek vardır ve insan emek verip bunun sonucunda bir şeyler elde ettiği zaman maddi manevi doyuma ulaşabilir ama ne yazık ki insanoğlu çoğu zaman kolay yoldan çok şeye sahip olmayı, onları biranda zengin edecek büyük işler peşinde koşturmayı sever fakat bu her zaman mümkün olmaz ve beraberinde mutsuzluk ve ümitsizlik getirir. Toplum çalışma ahlakından ve düzeninden ne kadar uzaklaşırsa kendini o kadar mutsuz eder. Kitabı okuduğunuz zaman bana neden bunları düşündürdüğünü anlayacağınızdan eminim.
Yazımın sanki daldan dala atlamış sürekli başka başka şeylerden bahsetmiş gibi bir havası olduğunun farkındayım ama inanın bu en toparlanmış hâli😀 Eser aynı anda o kadar çok şeyi hicvediyor ki ben nacizane bu kadar anlatabildim.
Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Sağlıcakla kalın.
Not: Bir sonraki kitabımız Grigory Petrov'un Beyaz Zambaklar Ülkesinde ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder