15 Temmuz 2022 Cuma

Yaşar Kemal /İnce Memed II

Kitabın Adı: İnce Memed II

Yazarı: Yaşar Kemal

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa Sayısı: 459

    Uzun zamandır bloğumla ilgilenemedim. Malum bu aralar biraz anne oldum. :)) Bundan sonra eskisi gibi devam edeceğiz inşallah. 
    Yaşar Kemal'in eşsiz serilerinden biri olan İnce Memed serisinin ikinci kitabını inceleyeceğiz bu yazımızda. Serinin ilk kitabının incelemesine geçmiş yayınlardan ulaşabilirsiniz.
Bu yazım öyle çok uzun bir yazı olmayacak çünkü zaten eser ilkinin devamı niteliğinde ve işlediği ana konu değişmiyor sadece aradan biraz zaman geçtiğini ve olayların süreç içinde  devam ettiğini görüyoruz. İnce Memed dağlardan geri dönüp geldiğinde geçmişte Abdi Ağa'nın yaptığı gibi bu seferde başka ağaların köylüye zulmettiğini görüyor. İnce Memed'in bu yeni durumdan dolayı kendini suçladığı, köylüyü Abdi Ağa'nın elinden kurtarayım derken daha beterlerinin kucağına attığı hissine kapıldığı, bundan dolayı da dingin, düşünceli biraz da pişman olmuş hallerini okuyoruz bu ciltte. Serinin bu kitabında zulmedenlerin son bulup bulmayacağı sorunu ana konu olarak işlenmiş aslında. İnce Memed Abdi Ağa'yı bertaraf ettikten sonra köylünün huzur bulacağını düşünmüş maalesef istediği gibi olmamış. Bunun üzerine İnce Memed kötülükle mücadele etmenin anlamını sorgulamaya bizlere de sorgulatmaya başlamıştır. Eğer serinin ilk kitabını okuduysanız ve aradan geçen onca zamanın ardından İnce Memed ve köylünün ahvalini merak ediyorsanız buyrun İnce Memed II'yi okumaya davetlisiniz. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar diliyorum.

Not: Bir sonraki kitabımız Carlo Collodi'den Pinokyo ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın...



10 Mart 2022 Perşembe

Cengiz Aytmatov / Elveda Gülsarı

Kitabın Adı: Elveda Gülsarı

Yazarı: Cengiz Aytmatov

Yayınevi: Ötüken 

Sayfa Sayısı: 231

  Cengiz Aytmatov 12 Aralık 1928 tarihinde Kırgızistan'da dünyaya gelmiştir. Gençlik dönemi ülkesinin en sıkıntılı dönemlerinden biri olan yeni siyasî sistemin başlangıcına ve 2. Dünya Savaşı'nın etkilerinin özellikle gençleri bir hayli etkilediği zamana denk gelmiştir. Yetişkin nüfusun savaşta olmasından dolayı gençler erken yaşta çalışmaya başlıyorlardı bu yüzden Cengiz Aytmatov'da henüz on dört yaşındayken köyündeki sekreterlikte tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı.
Daha sonraları doğduğu Şeker köyünden ayrılarak Kazakistan'a giden Aytmatov eğitim hayatına burada devam etti. Okuluna devam ederken Pravda Gazetesi'nde yazmaya başladı. Kaleme aldığı eserleriyle ün kazandıktan sonra 1957'de Sovyet yazarlar birliğine üye olarak kabul edildi. Yazmış olduğu eserler Türkçe dahil yüz elliyi aşkın dile tercüme edilmiştir.
    Elveda Gülsarı yazarımızın 1962-1963 yılları arasında kaleme aldığı eserlerinden birisi.
Kominist devrimi zamanında devrime inanan Kırgız halkının yaşadıklarını ekonomik, sosyal, kültürel alanlar gibi her açıdan ele aldığı eserinde yazarın diğer eserlerinde olduğu kadar sembolik ifadeler kullanmamış olduğunu fakat yine kominist rejime karşı eleştirilerini kaleme aldığını görüyoruz. Bunun yanı sıra kitabın ana kahramanlarından birisi olan Gülsarı adlı Yorga bir atın üzerinden hikâyeyi anlatıyor olması da kitapla daha samimi bir bağ kurmamızı sağlıyor bence. Eğer daha önce Cengiz Aytmatov okuduysanız ve beğendiyseniz bence bu eserini de beğeneceksinizdir, yok eğer hiç okumadıysanız yazarla tanışmak için bu kitaba bir şans verebilirsiniz diye düşünüyorum.

Not: Bir sonraki kitabımız Yaşar Kemal'den İnce Memed II ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın...






24 Aralık 2021 Cuma

Ömer Hayyam / Harold Lamb

Kitabın Adı: Ömer Hayyam

Yazarı: Harold Lamb

Yayınevi: Kaknüs Yayınları

Sayfa Sayısı: 304

    Merhaba, bugün biyografik roman sayılabilecek bir eser ile karşınızdayım. Harold Lamb'ın kaleme aldığı, Ömer Rıza Doğrul'un Türkçeye tercüme ettiği Ömer Hayyam kitabını inceleyeceğiz bugün.
    Harold Lamb, 1892'de Amerika'nın New Jersey eyaletinde doğmuştur. Gözleri, kulakları ve dili sakat hâlde dünyaya gelen bu çocuk, küçük yaştan beri kendisini okumaya vermiş, gözlerinin bozulmasına sebep olduğu halde, amcasının kütüphanesindeki eserlerin hemen hepsini okumuştur. Columbia Üniversitesi'nde tahsil görürken Asya milletlerinin tarihine merak sarmış ve o sıralarda bazı hikayeler yazmaya başlamıştır. Ömer Hayyam adlı eserini de 1934'de kaleme almıştır.
    Hayyam, benim her zaman dikkatimi çeken bir şahsiyet olmuştur. Bence yazdığı şiirler gerçekten büyük bir aklın ürünleri. Rubailerini okurken gerçekten onun üstün bir anlayışa sahip olduğu düşüncesine kapılıyor insan. Bununla beraber Hayyam, günümüzde dahi hâlâ üzerine bir çok tartışmaların olduğu, hakkında herkesin farklı fikir beyan ettiği birisi olması dolayısıyla da dikkat çekici bir şahsiyet bence. Bilhassa mensup olduğu mezhep hakkındaki tartışmalar bir hayli fazla. Bu tartışmalara sebep olan en büyük neden de şüphesiz kaleme aldığı şiirleri. Şiirlerinde sürekli şaraptan söz etmesi ve kendisinin de şaraba düşkün birisi olduğunun söylenmesi... Ömer Hayyam ile alakalı konuşacak olursak yazacaklarım çok uzayacak o yüzden biz gelelim eserimize. :) 
    Eser, Harold Lamb tarafından Ömer Hayyam hakkında az çok romanlaştırılmış bir eser yazmak amacıyla kaleme alınmıştır. Kitabın çevirmeni Ömer Rıza Doğrul ise bu eseri  inceleyerek kendisine göre kusurlu gördüğü yerlerde düzeltmelere gitmiş aslında bir tercümeden ziyade eseri yeniden yazmış kendi tabiriyle Türkçeleştirmiş ve Türkleştirmiştir. 
    Roman, Ömer Hayyam, Melikşah, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah etrafında gelişen olayların anlatıldığı keyifli bir tarihi roman. Az biraz ortaçağ tarihine merakı olanların bileceği üzere Hasan Sabbah ve Nizamülmülk'de tarihimiz açısından ilginç ve önemli şahsiyetlerdir ayrıca bu üçlü arasındaki ilişkide oldukça dikkat çekicidir. Özellikle ben Ömer Hayyam'ın Hasan Sabbah ile olan ilişkisine bu kadar derinden yaklaşan bir eseri daha önce okumamıştım bu yüzden bu kitabın en dikkatimi çeken bölümlerinin o kısımlar olduğunu söyleyebilirim. Ortaçağ tarihine merak duyanların severek okuyacakları bir kitap olduğu kanaatindeyim. Kendi adıma bu kitap da iyi ki okumuşum dediklerim arasında yerini aldı. Kitabı okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar dilerim. 

Not: Bir sonraki kitabımız Cengiz Aytmatov'dan Elveda Gülsarı ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın...






9 Aralık 2021 Perşembe

İnsanın Anlam Arayışı / Victor E. Frankl


Kitabın Adı: İnsanın Anlam Arayışı

Yazarı: Victor E. Frankl

Yayınevi:  Okuyan Us Yayınları

Sayfa sayısı: 170

''Victor E. Frankl, Holokost'tan (Holokost, Yahudi Soykırımı veya HaŞoah, Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası döneminde, Heinrich Himmler'in liderliğindeki SS güçleri tarafından işgal edilen sınırlar içerisinde yaklaşık 6 milyon Yahudi'nin—kaynaklara göre ölü sayısı değişir—sistemli bir şekilde öldürüldükleri soykırımkurtulan Yahudi nörolog ve psikiyatrdır. Varoluşçu psikolojinin bir türü olan ve ''Psikoterapinin Üçüncü Viyana Okulu'' olarak bilinen logoterapinin kurucusudur.''
    Ben yazar ve kitabıyla kız kardeşim sayesinde tanıştım. Aylarca bu kitabı okumam için beynimi kemirdi durdu. Benden umudu kestiği sıralarda kitabı okumaya karar verdim ve sayesinde iyi ki okumuşum dediğim kitapların arasına bir yenisi eklendi. 😊
    Eser, genel olarak yazarın II. Dünya Savaşı sırasında bir mahkum olarak toplama kamplarındaki deneyimlerini anlatmaktadır aslında ama kitabın içeriğini sadece bundan ibaretmiş gibi anlatmak kitaba yapılacak en büyük haksızlık olurdu herhalde çünkü bu konuyla alakalı yazılmış onlarca kitap, çekilmiş binlerce film var zaten. Bu kitapta ise bugüne kadar anlatılanlara ilaveten, esirlerin kamp hayatında maruz kaldıkları şiddetin, onların ruhlarında açtığı yaralara, kırdığı onur ve gururlarına değinilmektedir. Yani bir psikolog olan yazarımız olayın daha çok psikolojik tarafıyla ilgilenmiştir aslında. Böylesi bir ortamda insan olarak kalabilmek, geleceğe dair ümitvar olabilmek mümkün müdür? İnsan için yaşamanın bir anlamı kalmış mıdır? Yazarımıza göre yaşamın anlamını bulabilmemiz için öncelikle bir amacımız olmalıdır. Hatta acının vazgeçilmez olduğu anlarda acının bile bir anlamı vardır. Peki sizce toplama kampındaki bir esir, hayatına devam edebilmek, onu anlamlandırabilmek için kendisine bir amaç bulabilir mi? Aranızda bu sorunun cevabına ve insanın en aciz olduğu anlardaki psikolojisine dair merak duyanlarınız varsa bu kitabı okumaya davetlisiniz. Okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim.

Not: Bir sonraki kitabımız Harold Lamd 'dan Ömer Hayyam ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın...



9 Ekim 2021 Cumartesi

Zacharius Usta / Jules Verne

Kitabın Adı: Zacharius Usta

Yazarı: Jules Verne

Yayınevi: İş Bankası Yayınları

Sayfa Sayısı: 49

    Çok kısa sürede okuyup bitirebileceğiniz, kısacık ama dolu dolu bir hikayeyle geldim bugün karşınıza. Zacharius Usta...

    Zacharius Usta, ürettiği saatlerle Cenevre şehrinde adından söz ettiren çok ünlü bir saat ustasıdır öyle ki ünü İsviçre sınırlarını aşıp Fransa ve Almanya'ya kadar ulaşmıştır. Zacharius Usta, saatlerini çok ince bir işçilikle yapmakta ve bu saatler asla bozulmamaktadır. Fakat bir gün her şey değişir ve yaptığı saatler bozuldukları gerekçesiyle bir bir ustaya iadeye getirilir. Zacharius Usta, kendi eliyle yaptığı bu saatleri ne yaparsa yapsın bir türlü çalıştıramayınca kibri ile karşı karşıya kalır ve  ''Tanrı sonsuzluğu yarattıysa ben de zamanı yarattım.'' deme noktasına kadar gelir. Ustamız bu noktaya geldikten sonra onun kibir denilen bu duyguyla başa çıkıp çıkamadığını merak ediyorsanız sizleri kitabı okumaya davet ediyorum. 

Not: Bir sonraki kitabımız Victor E. Frankl'dan İnsanın Anlam Arayışı ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın...





















6 Ekim 2021 Çarşamba

MADALYONUN İÇİ Bir Psikiyatristin Not Defterinden / Gülseren Budayıcıoğlu

 

Kitabın Adı: MADALYONUN İÇİ Bir Psikiyatristin Not Defterinden 

Yazarı: Gülseren Budayıcıoğlu

Yayınevi: Remzi Kitabevi
 
Sayfa sayısı: 383

    Gülseren Budayıcıoğlu benim gibi belki birçoğunuzun da son zamanlarda televizyon dizilerine uyarlanan eserlerinden tanıdığımız psikiyatrist doktor.  Yazar aynı zamanda öğrencilik yıllarında TRT Televizyonlarında spikerlik yapmış, okulu bittiği zaman da kanaldan ayrılmış. Yazarlık hayatına ise 2004 yılında kısa hikâyelerle farklı psikiyatrik sorunları ele aldığı Madalyonun İçi eseri ile başlamış. Hali hazırda televizyonda yayınlanan Masumlar Apartmanı ve Kırmızı Oda dizileri bu kitabından uyarlanarak hazırlanan diziler.
    Madalyonun İçi, yazarın okuduğum ilk kitabı. Eser, yazarın bu kitabı neden yazma kararı aldığını açıklayan kısa bir bölümle başlıyor ve farklı psikiyatrik sorunların işlendiği kısa hikayeler şeklinde devam ediyor. Bazı hikâyeler numaralandırılarak bir kaç bölüm hâlinde yazılmış bu da kitaba daha okunası bir yön katmış bence çünkü hem yarım kalan hikâyenin devamını merak ederken hem de o anda okuduğunuz yeni hikâyeye devam etme isteğini beraber yaşıyorsunuz.
    Kitabın sonunda okuyucu mektuplarına yer verilen bir bölüm var. Bu bölümde Profesör Doktor Cengiz Güleç, Gülseren Hanım'a Hoşgeldin yerli Yalom diye bir yorum yazmış. Yalom'un da kendi alanında buna benzer eserler verdiğini ve işinde oldukça başarılı olduğunu düşünürsek güzel bir benzetme olmuş diyebiliriz. 
    Bu eser hakkında güzel çirkin şeklinde bir yorum yapma hakkını kendimde görmüyorum  çünkü eser kurgu bir eser değil. Yazarın mesleğinde geçirdiği yıllar boyunca kendisine gelen hastaların bizzat yaşadığı gerçekler. Özellikle bazı hikâyeler var ki okurken bu kadar da olmaz dedirten cinsten. Bazılarının sonu muallakta biterken bazılarınınsa sonu hastanın iyileşmesi, sıkıntılarını atlatması ile bitiyor işte böyle güzel bitenlerin sonunda hep bir oh çektim, sanki o sıkıntı benim üzerimden kalkmış gibi hissettim. Bu tarzda konusu insan psikolojisi olan bir kitap daha önce okumamıştım ama bu kitaptan sonra daha sık okumayı düşünüyorum. Çünkü tamamen insana ait bir şeyler okumak bana iyi geldi gerçekten. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar dilerim...

Not: Bir sonraki kitabımız Jules Verne'den Zacharius Usta ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın...






13 Eylül 2021 Pazartesi

AMAT / İHSAN OKTAY ANAR

 

Kitabın Adı: Amat

Yazarı: İhsan Oktay Anar

Yayınevi: İletişim Yayınları

Sayfa Sayısı: 239

    Amat, İhsan Oktay Anar'ın 2005 yılında İletişim Yayınlarından çıkan kitabı. Yazarın  7 yıl aradan sonra yayınlanan ilk eseriymiş. Benimse yazarın okuduğum ikinci kitabı bundan önce Puslu Kıtalar Atlası'nı okumuş ve çok beğenmiştim. Sayfamda da kitapla ilgili görüşlerimi paylaşmıştım. Eğer okumadıysanız o yazımı da okumanızı tavsiye ederim. İhsan Oktay Anar, yazar kimliğinin yanında felsefeci kimliğini de taşıdığı için yine bu eserinde de bu havayı bol bol soluyoruz. 

    Eser muhakkak yazarın kıymetli eserlerinden birisi ama buna rağmen kitabın akışı bana çok fazla hitap etmediği için şahsen ben kitabı okurken zaman zaman sıkıldım ama dediğim gibi bu eserin kalitesinden kaynaklı değil sadece tarzının bana yakın olmayışından kaynaklı bir durum. Öyle ki süreç içinde hikâyeden sıkılmış olmama rağmen kitabın insanı afallatan sonu  iyi ki okumuşum demeye yeterli bir sebep aslında.

    Eser, 17. yüzyılın sonlarında İstanbul'da geçmektedir. Amat isminde bir gemi Akdeniz'de iki Osmanlı gemisini batıran Avrupalı korsanlarla mücadele etmek için bizzat hükümet tarafından görevlendirilmiştir. Gemiye katılım gönüllülük  esaslıdır ve toplanan mürettebat içerisinde türlü türlü özelliklere sahip kişiler vardır. Hikâyenin seyri içerisinde yeri geldikçe bu kişilerin özellikleri ile tanışıyoruz ve hepsinin karakterinin ciddi anlamda düşünülerek yazıldığını farkediyoruz. Mürettebat tamamlandıktan sonra gemide yola çıkmak için bir telaştır başlar gemiciler bu konuda aceleci davranmaktadırlar çünkü  gün pazartesidir ve en geç bugün yola çıkmaları gereklidir aksi hâlde salı gününe kalacaklardır ki bu gemicilere göre büyük bir uğursuzluktur çünkü onlara göre salı kan günüdür. Âdem peygamberin oğlu Kabil, öz kardeşini bir salı günü öldürmüştür. Havva anamız bir salı günü âdet görmüştür. Yine Firavun'un karısı Hz. Asiye ve Zekeriyya Aleyhisselam salı günü ölmüşlerdir. Bu yüzden pazartesi gün  batmadan yola çıkmak için bir hayli acele ederler ama ne yazık ki gün bitmiş sabah ezanı okunmuştur. İşte bundan sonrası asıl hikâyenin başladığı yer, salı günü yola çıkmak zorunda kalan Amat ve mürettebatın enteresan yolculuğuna katılan herkese keyifli okumalar diliyorum...  


Not: Bir sonraki kitabımız Gülseren Buğdaycıoğlu'ndan Madalyonun İçi ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...








10 Ağustos 2021 Salı

Balıkçı ve Oğlu / Ömer Zülfü Livaneli

  

    Kitabın Adı: Balıkçı ve Oğlu

    Yazarı: Ömer Zülfü Livaneli

    Yayınevi: İnkılap Yayınevi

    Sayfa Sayısı: 140

    ''Yıllardır kafamda olan bir hikâye. Deniz romanı yazmak, balıkçı romanı yazmak hikâyesi ta çocukluğuma kadar gidiyor. Çünkü büyük bir Hemingway hayranı olarak ezberlemiştim ben o kitabı hatta onun da etkisiyle evden kaçmış, iki ay balıkçılık yapmışlığım var on dört yaşında, on beş yaşında iken. Dolayısıyla büyük bir tutkuydu. Böyle bir roman yazmak istiyordum...'' Zülfü Livaneli kendisiyle yapılan bir röportajda Balıkçı ve Oğlu'nu yazma hikâyesini bu sözlerle dile getiriyor. 

    Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli'nin okuduğum ikinci kitabı, bundan önce Huzursuzluk romanını okumuştum ve kitap Ortadoğu'nun asırlardır kapanmayan yarasına parmak basıp bize burnumuzun dibinde olanları yeniden hatırlatması bakımından çok hoşuma gitmişti. Kitabı okuduktan sonra böylesine toplumsal bir sorunun aslında pek çok yazar tarafından işlenmediğini fark ettim ve yazarın yaptığı iş bir kez daha hoşuma gitti. Hemen hemen aynı hisleri bu kitap için de taşıyorum çünkü yazarımız yine toplumsal meselemiz hâline gelen bir kaç hususu gerçekten içimize işleyecek şekilde bizlere sunmuş. 

  Eserde, Ege köylüsü olan ve balıkçılık yaparak geçimlerini sağlayan Mustafa ve eşi Mesude'nin hayatları, Mustafa'nın denizde Afgan mülteci bir bebek bulması ile değişiyor. Kendi çocukları Deniz'i, balığa gittikleri bir gün çıkan fırtına sonrası aniden kaybeden bu çift için Afgan bebek, hiç beklenmeyen bir hediye oluyor. Hikâyenin bu kısımlarında yazar; annelik, babalık, evlat acısı duygularını yoğun olarak işliyor ama burada değinilen esas mesele mülteci meselesi...

    Mülteci meselesi, sürekli can yakan bir mesele olarak dipdiri karşımızda duran gerçeklerden birisi. Öyle ki daha çok yakın bir tarihte düzensiz göçmenleri taşıyan botun batması nedeniyle cansız bedeni sahile vuran Aylan bebeği unutabilenimiz var mı... Aylan bebek her ne kadar göçmenlerin sembolü hâline gelmiş olsa da aslında daha nice Aylan bebeklerin olduğunu da biliyoruz. 

    Yazarın işlediği tek konu mülteci meselesi değil, hikâyenin ağırlığı bu yöne olsa da kitap çok hacimli olmamasına rağmen yazarın sayfa aralarına sıkıştırdığı başka bir mesele daha var. Rant hırsıyla kıyılara saldıran büyük şirketlerin kurdukları yapay balık çiftlikleri ile hem orada senelerden beri balıkçılık yaparak geçimlerini sağlayan insanların düzeninin hem de ekolojik dengenin bozuluşuna kısa da olsa değinmeden geçmemesi yine benim hoşuma giden bölümlerden birisi oldu.

    Eser öyle çok hacimli bir kitap değil olaylar hızlı hızlı bir çırpıda yaşanıyor, yazar ne anlatacaksa bir solukta anlatıp bir kaç sayfada geçiveriyor. Bu yüzden de okurken bir roman okuyormuş gibi değil de sanki uzun bir hikâye okuyormuş gibi hissedilebiliyor. Ben bazı zamanlar kitap okumak istiyorum ama muhtemelen öncesinde okuduğum kitaptan yorulmuş oluyorum ve beni biraz dinlendirecek bir şeyler arıyorum. Okuyacağım kitap hem bana bir şeyler katsın hem de kolay okunsun istiyorum böyle zamanlarınız sizin de oluyorsa eğer bu kitabın tam da böyle zamanlarda okunacak bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bence işlenen konu hoşunuza gidecek ve yorulmadan okuyacaksınız. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar diliyorum.


Not: Bir sonraki kitabımız İhsan Oktay Anar'dan Amat ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...




1 Ağustos 2021 Pazar

Çavdar Tarlasında Çocuklar / J. D. Salinger

  
Kitabın Adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Yazarı: J.D. Salinger

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa Sayısı: 198

    Bugün J. D. Salinger'in Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabıyla beraberiz. Bu kitap benim herkesden duyduğum, sürekli bir yerlerde gördüğüm, oldukça meşhur, çeşitli ödüller aldığını bildiğim bir kitaptı fakat aynı zamanda adından başka hiçbir şeyini bilmediğim içeriği hakkında zerre bilgi sahibi olmadığım ayrıca okuyan kimseden kitap hakkında olumlu bir yorum bir tavsiye de almadığım bir kitaptı bu yüzden okumayı düşündüğüm kitaplar arasında değildi. Yani kendim alıp da okuyacak olsam bu muhtemelen daha uzun bir zaman sonra olurdu ama kitap eşimde vardı 😊hazır elimin altındayken okuyayım dedim ve bu zamana kadar kitabı okuyup da bana tavsiye etmeyenlere inat kitabı okumamış olanlara tavsiye ediyorum.💪😃
    Kitabı okumaya ilk başladığımda benim de bir tuhafıma gitmedi desem yalan olur. Çünkü az önce de söylediğim gibi kitabın içeriği hakkında hiç bir bilgim yoktu ve adından dolayı ben bildiğiniz çavdar tarlalarında hoplayan zıplayan çocukların olduğu böyle organik ortamlarda geçen bir hikâye okuyacağım zannediyordum.🙈 Kitabın bu söylediğimle alakası yok.😂 Kitap benim beklediğim tarzda olmadığı gibi bir de çok açık saçık ifadeleri vardı ve bana göre fazla rahat bir kitaptı ama buna rağmen bu esneklikte yazılan diğer kitaplarla bir de tutamıyordum çünkü okurken yazarın bunu bir fantazi için değil de hakikaten bir şey anlatmaya çalıştığı için yazdığını hissediyordum. O yüzden kitabı sonuna kadar okuyup anlamlandırmak için daha da acele ettim. Öyle ki kitap bir tek bana açık saçık gelmemiş yazıldığı dönemde ABD yönetimine de böyle gelmiş ve ahlak dışı bir kitap olarak nitelendirilmiş ki kitap uzun yıllar yasaklı kitaplar arasında yerini almış. 
    Eser, başkarakterimiz Holden Caulfield'ın kendi ağzından anlatılıyor bu yüzden sanki günlük okuyor hissine de kapılabiliyorsunuz. Hikâyenin işleyişi hakkında bir şey yazmayacağım sadece Holden karakterinin derdinin ne olduğu hakkında daha doğrusu benim onun derdi olduğunu düşündüklerim hakkında yazacağım. Holden 16 yaşında ve kendisini bir türlü içerisinde bulunduğu çevre ile bağdaştıramayan bir çocuktur. Etrafındaki herkes, her şey ona samimiyetsiz ve yapay gelmektedir, insanların kendi istedikleri hayatı değil toplumun onlara dayattığı suni hayatı yaşadıklarını düşünmektedir ama yine de yaşadığı dünyanın bu olduğu gerçeğinin farkındadır ve bence buna uyum sağlamak için de bir süre çaba sarf etmektedir. Zaten kitabın açık saçık ve ahlak dışı diye nitelendirilen kısımları da onun bu uyum sağlamaya çalıştığı sürede karşımıza çıkıyor. Holden'a göre içki-sigara içiyorsanız, bakir değilseniz, insanlarla samimiyetsiz ilişkileriniz varsa, hissettiğinizden daha coşkulu yaşıyorsanız değer gördüğünüz bir toplumdasınızdır bu yüzden bir kaç günlük süre zarfında Holden'da bunları yapmaya çalışıyor ama kendisini o ana kadar içinde bulunduğu boşluktan daha da derinlerde bulunca psikolojisi iyice bozuluyor. 
    Kitap, hep ergenlik döneminden geçen çocukların yaşadıkları duygulara yer vermesi bakımından değerlendiriliyor bu bence de doğru, belki kişi bu duyguları ergenlikte daha yoğun yaşıyor olabilir ama bana sorarsanız bunun da ötesinde bir derdi vardı eserin. Yaşadığımız hayattaki değerleri sorgulatma her şeyden öte insan ilişkilerimizdeki samimiyeti gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatma çabası var yazarın. Bu yüzden her ne kadar okurken belki okumaktan rahatsız olacağımız şeylerle karşılaşıyor olsak da kesinlikle kıymet verilmesi  gereken bir eser olarak görüyorum. Eseri okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim.


Not: Bir sonraki kitabımız Ömer Zülfü Livaneli'nin Balıkçı ve Oğlu ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...





    
     

24 Temmuz 2021 Cumartesi

İnce Memed I / Yaşar Kemal

 

Kitabın Adı: İnce Memed I

Yazarı: Yaşar Kemal

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa Sayısı: 436

 Uzun zamandır merak ettiğim ve okumak istediğim bir kitaptı İnce Memed sonunda ilk kitabını okumak nasip oldu. Sırada 3 kitabı daha var ama ben hepsini peş peşe mi okurum yoksa araya başka bir kitap koyar mıyım şu anda bunu bilemiyorum. Buradan kitaptan sıkıldığım anlamı çıkmasın asla sıkılmadım hatta çok da severek okudum. Ben genel olarak uzun süre aynı şeyle meşgul olmayı sevmiyorum 🙈 
    İnce Memed Yaşar Kemal'in baş yapıtı olarak değerlendirilen eseri aynı zamanda ilk romanıdır. Eser dört ciltten oluşan bir roman serisidir. Serinin ilk kitabı 1955 yılında yayınlanmış geri kalan 3 kitap ise uzun bir zamana yayılarak yazılmış son kitabı 1987 yılında tamamlanmıştır. Eser Cumhuriyet'in ilk yıllarında Adana-Çukurova'da geçmektedir. Hemen burada şunu belirtmek istiyorum ki Yaşar Kemal 1923 yılında o zamanlar Adana'nın bir ilçesi olan Osmaniye'de dünyaya geldi. Yani yazarımız kendi yaşadığı toprakları anlatmaktadır. Genel olarak kitabı okumadan yazar hakkında bir araştırma yaparım ama bu sefer kitabı okuduktan sonra Yaşar Kemal'in hayatını okudum ve aslında yetiştiği coğrafyada gördüğü haksızlıkları dile getirmiş olduğunu gördüm. Yazar hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlerin ulaşabilecekleri pek çok kaynak mevcut ben araştırma yaparken bulduğum sayfalardan birisinin linkini buraya bırakıyorum. Dileyen bu sayfadan da fikir sahibi olabilir.


    Yaşar Kemal'in zaman zaman söyleşilerinde sarf ettiği cümlelerinden yazılarını tamamen halk için yazdığını eğer halkın bir derdi sıkıntısı varsa bunun mutlaka dile getirilmesinin gerekli olduğunu düşündüğünü anlıyoruz öyle ki bir söyleşisinde bunu şöyle ifade etmiştir. "Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi... Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. [...] Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum." 
    Eser bir isyanın öyküsüdür aslında. Ağalarının baskısından bunalmış halkın İnce Memed öncülüğünde mevcut düzene karşı çıkıp özgürlüklerini elde etmeye çalışma çabasıdır. Öykü, Adana'nın köylerinden biri olan Değirmenoluk'da geçmektedir. İnce Memed küçük yaşta babasını kaybetmiş bundan sonra babasının sürdüğü tarlayı sürmeye o devam etmiştir. Ama Değirmenoluk'la beraber dört köyün daha ağası olan Abdi Ağa köylüye zulmetmekte ve ürünlerinde büyük kısmına el koymaktadır. Köylü kışı zor bela geçirebilmektedir. Ahali hâlinden şikayetçidir fakat ağadan korktukları için kimse bu düzene dur diyememektedir. İnce Memed başına gelen bir dizi olaydan sonra daha fazla dayanamaz ve dağlara çıkıp eşkıya olur bundan sonra amacı bu ağalık düzenine bir son vermek ve herkesin hakkı olanı almasını sağlamaya çalışmaktır. İnce Memedin bu mücadelesinde köy halkını da onun yanında görmekteyiz. 
    İnce Memed bize haksızlıkla, zulümle mücadeleyi en güzel şekilde anlatan eserlerden birisi bence. Ayrıca yazıldığı üslup bakımından da çok yerel ve doğal bir eser bu da okunmasını hem kolay hem de eğlenceli kılan özelliklerinden birisi. 
    Türk Edebiyatı için oldukça değerli olan bu eserin kesinlikle okunması ve okunmasının tavsiye edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eseri okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim.

Not: Bir sonraki kitabımız J.D. Salinger'den Çavdar Tarlasında Çocuklar ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...



















6 Temmuz 2021 Salı

İki Şehrin Hikayesi / Charles Dickens

Kitabın Adı: İki Şehrin Hikâyesi

Yazarı: Charles Dickens

Yayınevi: İş Bankası Yayınları

Sayfa Sayısı: 508

    İki Şehrin Hikâyesi Charles Dickens'ın 1859 yılında gazetelerde tefrika edilmek üzere yazdığı ve konusu Fransız İhtilali sırasında Londra ve Paris'te geçen bir dizi olayı anlatan tarihî romanlarından bir tanesidir.

    Hazır Fransız İhtilali demişken kısa da olsa Fransız İhtilaline genel hatlarıyla değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Fransız İhtilali her ne kadar 1789 yılının Fransa'sında yaşanmış olsa da etkileri günümüze kadar süregelen ve tüm dünyayı tesiri altına alan tarihî olaylardan birisidir. Bu ihtilal bir halk ayaklanması şeklinde gerçekleşmiştir. İhtilalin sebeplerini bir çırpıda anlatabilmek ne yazık ki mümkün değil çünkü ihtilal bir anda ortaya çıkan bir durum olmamıştır. Yılların, belki yüzyılların getirdiği birikimlerin gün yüzüne çıkmasıdır aslında. Nitekim ihtilalin sebepleri hakkında bugün tarihçiler bile hâlâ bir uzlaşmaya varabilmiş değillerdir. Ama biz en genel hâliyle ve en önemlisi de kitabımızın çerçevesi içerisinde kalmaya dikkat ederek bu sebeplere bir göz atalım. 
    18. yy. Fransa'sında toplum soylular, din adamları ve halkın büyük kısmını oluşturan tabaka olmak üzere üç sınıfa ayrılıyordu. Soylular ve din adamları bazı ayrıcalıklara sahiplerdi ve bunların başında vergi ödemiyor olmaları geliyordu. Devletteki en önemli görevlere bu ayrıcalıklı sınıflar getiriliyordu bunlara ilaveten devletin önemli gelir kaynaklarının birçoğunu da tekellerinde bulunduruyorlardı. Yedi Yıl Savaşları ve Amerikan Bağımsızlık Savaşları sonrasında Fransız yönetimi oldukça borçlandı ve ekonomik durumunu düzeltebilmek adına birçok vergi getirdi. Ekonomik krizle birlikte gıda fiyatlarındaki artış da halkın belini büken diğer bir sebep oldu. Ağır vergi yükü altında ezilen ve en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanan halk, soylulara karşı büyük bir nefret beslemeye başladı. Ayrıca halk içerisinden ticaretle uğraşan kesim zaman içerisinde ekonomik bir güce ulaşmıştı fakat siyasî olarak herhangi bir güçleri bulunmamaktaydı. Bu yüzden  burjuva sınıfı olarak adlandırılan bu kesim soylularla eşit siyasî haklara sahip olma talebinde bulunuyorlardı ama tabii ki bu talepleri gözardı ediliyordu. Bir devletin asıl unsuru olan halkın yaşam koşulları, soylular ve kraliyet ailesinden oldukça farklı idi. Bir ülkede iki ayrı dünyayı yaşayan insanlar mevcuttu. Şehrin bir yanında çalışmaktan başka hiç bir şey yapacak durumları olmayan insanlar diğer yanında ise içecekleri suyu dahi uşaklarından isteyen bu olmayınca dertlenen bir aristokrasi yaşıyordu.  
 Yukarıda anlattıklarım ihtilal öncesi Fransa'nın uzaktan çekilmiş bir fotoğrafı sayılır aslında. Bu koşullarda yaşamaya daha fazla katlanmak istemeyen halk kitleler halinde hareket etmeye başlayınca kral askerî önlemler almaya çalışmış fakat bu durum halkı daha fazla galeyana getirmiş ve halk o dönemde hapishane olarak kullanılan Bastille Kalesi'ni basarak mahkumları serbest bırakmıştı ve olaylar bu saatten sonra kralın kontrolünden tamamen çıkmıştı.
İhtilalciler arasında görüş farklılıkları bulunuyordu kimisi rejimin demokratikleştirilmesini isterken kimisi rejimin tamamen ortadan kaldırılmasını istiyordu. Nitekim rejimin kaldırılmasını isteyen taraf baskın çıktı ve krallık yönetimine son verilerek Cumhuriyet ilan edildi. Bundan sonrası için Alice Harikalar Diyarı'nda gibi bir manzara ile karşılaşmayı bekliyorsanız ne yazık ki yanılıyorsunuz çünkü Cumhuriyet'in ilan edilmesi Fransa'daki karışıklıkları dindirmedi. İhtilale karşı ülkenin çeşitli yerlerinde çıkan isyanlar çok sert bir şekilde bastırıldı. Çok sayıda insan İhtilal Mahkemesi adı verilen ama asla mahkeme niteliklerini taşımayan kıyım  hanelerde yargılanarak giyotinlerde idam edildi. Bütün bunlardan sebep bu ihtilalin Kanlı İhtilal diye anılmasının nedenini daha iyi anlıyoruz ne yazık ki...
    İki Şehrin Hikâyesi'nde bu anlattıklarımın çok daha fazlasına şahit oluyoruz. Charles Dickens yazdığı muhteşem kurguyla bizi adeta İhtilal öncesi ve sonrası Fransa'sına götürüyor. Hikâye oldukça akıcı ve devamını merak etmemizi sağlayacak şekilde yazılmış, oldukça kalın bir kitap olmasına rağmen kendini bir çırpıda okutuyor. Eserin çevirisi birçok yayınevi tarafından yapılmış ben İş Bankası Yayınları'ndan okumayı tercih ettim. Sizler dilediğiniz yayınevinden okuyabilirsiniz tabii ki ama ben kitabı hâli hazırda okumuş birisi olarak bu yayını tavsiye ediyorum. 
    Kitabı okurken birçok duyguyu bir arada yaşıyoruz. En başta öfke... ki bu duyguyu ihtilal öncesinde soylulara karşı ihtilal sonrasında da mağdur oldukları gerekçesiyle ihtilali yapanlara karşı hissediyor olmamız oldukça traji komik bir durum. Öyle ki ihtilalden önce babaları, kocaları, kardeşleri öldürüldüğü için acı çeken kadınların ihtilal gerçekleştikten sonra aynı vahşeti sergilediklerini  görmek güce sahip olan insanoğlunun yapabileceklerinin sınırı olmadığını göstermeye yetip de artıyor.
Fedakarlık ve karşılıksız sevgi kitabın bana derinden hissettirdiği diğer duygular oldu. Sevgi söz konusu olduğu zaman genelde büyük büyük laflar etmeyi severiz. Ama gerçekten sevdiğimiz için yapabileceklerimiz sınırsız mıdır acaba?  İşte bu sorunun cevabını da bu kitapta bulabilmek mümkün. 
Bütün bunlara ilaveten yazarımız dostluk, evlat sevgisi, baba sevgisi gibi duyguları da içimize işlemekte çok başarılı olmuş gerçekten. Kitabı okuduğunuz zaman hislerime belki benden daha da  fazlasıyla ortak olacağınızdan eminim. 
    Eğer iyi yazılmış bir hikâye okumak isteyeniniz, derinliklerine doğru bir yolculuk yapıp da biraz duygusallaşmak isteyeniniz, tarihimizin gerçeklerinden birisi olan Fransız İhtilali hakkında bilgi sahibi olmak isteyeniniz varsa buyrun İki Şehrin Hikâyesi'ne. Şimdiden hepinize keyifli okumalar diliyorum. 

Not: Bir sonraki kitabımız Yaşar Kemal'in İnce Memed I'i ile en kısa zamanda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...












Yaşar Kemal /İnce Memed II

Kitabın Adı: İnce Memed II Yazarı: Yaşar Kemal Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Sayfa Sayısı: 459      Uzun zamandır bloğumla ilgilenemedim. ...